top of page

şemsiye

  • Yazarın fotoğrafı: Esma Aydan Dikmen Aksoy
    Esma Aydan Dikmen Aksoy
  • 4 Eki 2013
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 2 Nis 2020


çocuk hafta içi her gün aynı saatte uyanırdı. annesi ve babası işe giderken sessiz olamazlardı çünkü. kapılar kapanır, çay kaşıkları dans eder, ayakkabılar kapıya kadar yürür gelirdi. bazen annesinin sesi de gelirdi ayakkabının peşinden; "bugün hava soğuk" "hafta sonu kışlıkları çıkarmak lazım" ya da babasının sesi gelirdi "şemsiyeler neredeydi hayatım?" "palto mu giyeyim yağmurluk mu?" onlar böyle konuşurken merdivenler de uyanırdı tabi. uyanınca da çocuğun dedesini ve nenesini eve kadar getirirlerdi. böylece her sabah çocuğun ailesi evden çıkarken yine çocuğun ailesi eve girerdi.

yine böyle bir günde, üstelik gün hikayesi de henüz yazılmamışken çocuğun ailesi geldi eve. dede diye atıldı çocuk, gözlerinden düşen uykusu pijamasına bulaşırken, bahar nasıl gelir? dede gülümsedi tabi, tonton olmanın verdiği gereklilikle, anlatayım dedi çocuğum, anlatayım:

bak çocuğum,dedi; bu şehirde baharın nasıl geldiğini bilen çok az insan vardır. çünkü bu şehrin insanlarının tek derdi o gün palto giyip giymeyecekleridir. hoş, yerinde kararlar veremeyip ya üşüyor ya yanıyor ve sonra tüm suçu şehre atıyorlar ya neyse. tanrı, çocuğum; yağmurlarla insanlara dokunur. başımıza düşen her yağmur tanesi tanrının bize sorduğu bir sorudur: bugün nasılsın yavrum, hastalığını yeneceğin konusunda ümitli misin çocuğum... o yüzden insanlar çiseleyen yağmurda yürümekten korkmaz ve hatta bundan zevk alırlar. ne zamanki sorular artar,insanlar şemsiyelerini çıkarıverir. sanma ki yağmurdan korkarlar, hayır çocuğum aslında onlar cevaplardan korkarlar. öyle olunca tanrı da şemsiyelerden toplar cevapları. renkli şemsiyeler neşedir, siyah şemsiyeler ciddiyettir, lacivert şemsiyeler resmiyettir, şeffaf şemsiyeler göz yanılmasıdır. tanrı en çok renkli şemsiyeleri sever. çünkü bunlar yukarıdan çiçek gibi görünür. hatta o yüzden okullarda yağmurların çiçekleri suladığını anlatırlar. ama insan yapımı bu çiçekler suyu kana kana içemezler. içemeyince de büyüyemezler. ne kadar büyüyecekleri ve hatta ne kadar yaşayacakları onları tutanlara bağlıdır. ben sana baharın nasıl geldiğin anlatıyordum değil mi? hah işte, tanrı bakar bu çiçekler büyümüyor, her birinden bir renk toplar ve gömer onları toprağın altına. çünkü renklerin sıcak kalması gerekir. sıcak kalmayan renkler zamanla solar, kirlenir ve yok olur. tanrı renkler hiç üşümesin diye toprağı karla örter. renklerin ölmeyeceğini bilen çocuklar kışı neşe içinde geçirir. elleri kış olana dek karla oynar ya da kızakla kayarlar mesela. senin gibi bazıları da annesi izin vermiyor diye dışarı çıkamaz da pencere önünde gülümseyiverir. ama büyürken renkleri unutan çocuklar yani bazı anneler ve babalar, dedeler ve neneler; kışı hiç sevmez. ben beyaz felaket diyenleri bile duydum doğrusu. neyse işte, tanrı bu renkleri uyandırmaya karar verdiğinde karı toplayıp yüklüğe kaldırır. sonra yine sabırla yağmur yağdırır. bu sefer hem insanlara dokunmak için hem de insanların dokunmadığı çiçekleri büyütebilmek için.

-sonra ne olur dede,büyür mü çiçekler?

-sen hiç tanrının isteyip de yapamadığı bir şey gördün mü?

Comments


Esma Aydan Dikmen Aksoy
 

Bir gece olur yazarım, bir gündüz olur okurum. Bazen bir renk olurum, bazen bir kedi. Biraz kurmalı saat de, en çok kına kokusu...

 

aa1ada05-ffef-4fcf-b863-52a4d56510f4.jpg
bottom of page