top of page

ümitsizlik çiçeği ya da sürecin yedinci öyküsü

  • Yazarın fotoğrafı: Esma Aydan Dikmen Aksoy
    Esma Aydan Dikmen Aksoy
  • 28 Tem 2017
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 31 Mar 2020


şimdi mevsim yaz.

herkes atını, arabasını, sevdiğini, arkadaşını alıp bir yerlere gidiyor.

gitsinler.

biz de aynı şehirde ümitsizlik çiçeğini suluyoruz günler boyu. nasıl bir toprak ki bu, 135 gündür suya doymuyor? oysa ölülerin bile eviydi toprak, neden bizim suyumuzu hala istiyor?

öyküler yarım bırakıyoruz. sağda solda kelimeler takılıyor ayağımıza. geçmişten kelimeler, gelecekten kelimeler... geçenlerde bizim şehre gittim, hala yürüyorduk sokaklarında; ama artık mevsim yaz, montları çıkarmışız.

kimseyi kıskandığım da yok aslında. elimde bir fırsat olsa yüksek yüksek dağların zirvelerine çıkar, karahindiba üflerdim onlara. bu uçuşan karahindibalar ortamın havasını değiştirir, en normal bakışa bile biraz romantizm yüklerdi. ben belki biraz da katil olurdum karahindibaları öldürünce; ama sonra belki birkaç öykümü okurdum. öykülerimin romantizmle alakasını sorarsan yok, öyle bulmuşken okuyorum sadece. bazı geceler kendi yaralarımı kendi öykülerimle sarıyorum.

şimdi mevsim yaz. yarım kalmış bir öyküm var, alt alta yazdım diye ve yazdım diye vişnelerin kızarışını, onu tamamlayamıyorum. çünkü yarım kalmış her şey buna mahkumdur biraz ve tam da bundan alır, o yıllara direnen güzelliğini. oysa bize lazım olan tamamlamak için güç değil, yalnızca biraz sabır. sen çıkınca daha iyisini yazarız, en baştan.

bazen sokaklarda bizi hayal ediyorum. çünkü mevsim yaz, el ele dolaşıyor sokaklarda insanlar. ellerin sıcak olur muydu yazın da? ay çok sıcak diye bıraktıysam geçen yaz, özür diliyorum.

bizden de özür dileyecek bir gün; tüm bu geçen mevsimler, yerinde duran tüm karahindibalar, kızarıp dökülen vişneler ki ben vişne olsam bir de ekşi olduğum için özür dilerdim [vişne girdi araya, beni ben yapan şeyler için asla özür dilemeyeceğim (ben de bir vişne olsam, tam olarak böyle derdim)], sararan ayçiçekleri ve ayın bizzat kendisi elbette, bir o dördün bir bu dördün derken günleri geçirdiği için. bizden de özür dileyecek burada ismini anıp da öykümü potansiyel bir suç unsuru haline getirmeyeceğim herkes, özür dileyecek hala içinde bir nebze kibarlık bulunduran, özür dileyecek, tüm hukuk okuyanlar ve hiçbir şey okumayanlar gece yarılarında bir öykü dahi olsa, yüzünü çevirip de bizi okuyamayanlar, oysa ne açıktır kalbimiz bizim.

böyle böyle seveceğiz biz de yeniden mevsimleri, ayları, karahindibaları, gezebileceğimiz tüm o uzak mekanları, yurt dışı çıkış yasaklarını ve insanları. yeniden güvenmeyi öğreneceğiz o insanlara, gece yarılarında daha onlar uyurken, onları en masum haliyle görüp öğreneceğiz yeniden insan olmanın aslında ne demek olduğunu. nasıl da çaresiz, nasıl çaresiz ve uykulu.

fotoğraf da çekeriz çekemediklerimizin yerine. o kadar çok çekeriz ki hafızalara sığmaz, albümler yapar dokunuruz anılara, bir rafı sadece buna ayırırız. mevsim fark etmez.

sulayalım o zaman ümitsizlik çiçeğini, eğer suyu hayallerden geçiyorsa, yaz akşamlarının sıcağına inat. büyüyecekse ve elbet büyüyüp de ulaştıracaksa bir gün bizleri, sihirli bir fasülye tanesi gibi ulaştıracaksa göğün yüzüne.

Comments


Esma Aydan Dikmen Aksoy
 

Bir gece olur yazarım, bir gündüz olur okurum. Bazen bir renk olurum, bazen bir kedi. Biraz kurmalı saat de, en çok kına kokusu...

 

aa1ada05-ffef-4fcf-b863-52a4d56510f4.jpg
bottom of page