molanın sonu ya da sürecin on dördüncü öyküsü
- Esma Aydan Dikmen Aksoy

- 16 Nis 2018
- 1 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 31 Mar 2020
Türlü yorgunluklardan geçtim. Şehirler değiştirdim, evler kapattım. Lobisi kitaplı oteller buldum. Geceye yakın limanlarda
yürüdüm. Martılar, fareler, kediler ve en önemlisi leylekler gördüm.
Sen de öyle. Sen de Edirne'den Bandırma'ya, A13'ten B18'e geçtin. İkimize de sormadılar. Zaten uzun zamandır ikimize de mühim şeyler sormuyorlar. Ne nasılsın ne de diğer şeyler.
Burada açık görüş aylık. Ama 35 dakika. Hemencik geçiyor 1 ay diyor doktorun karısı. Bense onu ve diğer aileleri geçip avukat görüş odasına geliyorum. Kimliğim, baş tacım, elimde kalan ama beni anlatmayan tek kart.
Çöpşişten evler yapıyorlar burada. Boncuktan kuş. Tesadüfen mi yoksa annem de mi şaka seviyor, yıllar öncesinden hapishanedeki birinin yaptığı boncuktan anahtarlık; şimdi yine benim. Aynı ev, aynı kilit, aynı oda; sen yoksun.
Ne güzeldir seninle olmak şimdi. Yerim; bir limanın duvarlarının üstü değil, bir falezden ev değil, bir dağım tepesi değil, ağaçlı bir sokak, ışıklı bir gece, serin bir yaz akşamı ya da başka güzel ne varsa, değil. Yerim, senin yanın. Dubleks 1+1, 70 metrekare, t tipi, merkezi ısıtmalı koğuş. Hem de eşyalı. İnsan da var. Sen hariç 15 kişi; ancak benle bütün.
Hem sonra daha 5 ay orada mısın? Doğrusu bir kümese bakar. İçimiz rahatlasın kelepçelerini gevşek bağlamışlar. Sordular mı dersin? Hayır. Yine de anlatayım, Bandırma'ya gelene dek nereye sevk edildiğini söylememişler. Ama kıyafetlerinin hepsini almışlar. Hem zaten diğerleri hep çıkarıyormuş çoraplarını. Ne zaman geleceksin? Çorapları ben yıkarım.
Sessizliğimden sıyrılıyorum. Saçıma kına yakıyorum. Rengimiz soluk, nefesimiz kesik mi, hayır. Kalemi elime alıyorum. Hazırlanalım, süreç devam ediyor; öyküler de öyle.







Yorumlar