top of page

askıda hükümsüz

  • Yazarın fotoğrafı: Esma Aydan Dikmen Aksoy
    Esma Aydan Dikmen Aksoy
  • 15 Eyl 2018
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 31 Mar 2020


Doğrusunu istersen, burada işler pek düşündüğüm gibi gitmedi. Üstelik bunun sebebini ben de hala açıklayamıyorum. Yani ölmek ne kadar zor olabilir ki? Ama ne yaparsın, bunu beceremedim ve bu dünya ile diğer dünya (tabii varsa) arasında sıkışıp kaldım.

Nasıl olur dediğini duyar gibiyim. Evet; telefonun çaldı, sana benim bir kaza yaptığımı ve hastanede olduğumu söylediler, sen de apar topar yanıma geldin. Buraya kadar oldukça klişe. Hem sonrası da öyle sayılır. Kemiklerim akciğerime batmış, ayaklarım ve kollarım kırılmış, kafamda da travma varmış, tüm bunlar yetmiyor ya, iç kanamadan da şüpheleniyorlarmış. E haliyle beni yoğun bakıma kaldırdılar. Gider ayak bir yoğun baktılar. Sen de baktın. İzin verdikleri saatlerde geldin, benimle konuştun, dayanmamı söyledin. Ve tahmin ettiğin gibi hiçbir işe yaramadı. Birkaç gün sonra öldüm. Durumumun klişeliği devam etti, beni yıkayan gassal benden biraz tiksindi. Haksızdı diyemem, o halim biraz çirkindi; ama ah beni bir de yaşarken görseydi! Sense beni öyle hatırlamamak için, ben yıkanırken içeri girmedin. Oysa bu, ben yaşarken sıklıkla yaptığın bir şeydi. Bu anekdot buraya hiç uygun olmadı, değil mi? Gördüğün gibi ölmek, patavatsızlığa çare olmuyor. Neyse, ne diyordum? Sonra beni bir bebek gibi sardılar, ahşap bir tabutla mezarlığa götürdüler. El üstünde tutulmak harika bir histi. Türküye uygun şekilde derin ve dar bir mezar kazdılar. Etraf taze toprak koktu. O esnada sanki bana inat birkaç solucan öldü; ama sonra yeniden doğdular. Pek hoşlanmasam da üzerime kürek kürek toprak attılar. İnan buna sadece kokusu için dayandım. Sen dahil herkes helvamı yedi ve böylelikle ben ölmüş oldum. Oysa hiç de öyle olmadı.

Yaşarken biraz araştırmıştım. Ölürken kimisi beyaz bir ışık görürmüş, kimine Azrail göz kırparmış, kimini melekler çapraz sorguya alırmış. Hiç olmazsa insanın hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçermiş. Hiçbiri olmadı diyelim, insan çiçek böcek olarak yeniden dünyaya gelir ve ölüp ölüp dirilirmiş. Dirilip dirilip doğruya ulaşırmış. Sorun şu ki, bende gerçekten hiçbiri olmadı. Mesela ben yeşil yanınca geçtim, Azrail'i sağladım, melekler beni sağlı sollu sıkıştırdı, gözümün önünden sol şerit geçti ve ben çiçek ya da böcek olmak yerine bir kuş gibi havada uçmaya başladım.

Haydi hayal et, benim gibi bir hayalet! Yani herhalde adım bu; çünkü kanadım yok, uçabiliyorum, görünmezim; ama görüyorum. Anlayacağın, senden dua bekleyen uslu bir ölü olmak yerine, çok bilmiş çocukların sorduğu bayat bilmecelere döndüm.

Yine de tüm bu olanlardan kesinlikle rahatsızım diyemem; çünkü bu saçmalığın iyi yanları da var. Mesela; hala seni görebilmek, eşin dostun rüyasına girebilmek, kavga ettiğim kişileri daima korkutabilmek ve evimde oturan kiracıya dirlik vermemek. Tahmin edersin ki kötü yanları da var. Mesela; senin beni hiç görememen, mezarımın başında ağlaman ve ben sana dokununca beni rüzgar sanman. Herkese tepeden bakmak, ayaklarımın yere basmaması ve duvarlardan geçememek. Ama en kötüsü, tam da şu an olduğu gibi beni duyamaman, oysa bak sana neler neler anlatıyorum.

Gerçi bunun pek de önemi yok (ya da ben kendimi böyle teselli ediyorum). Önemli olan senden fazla uzağa gidememiş olmam. Senin için daha başka ne yapabilirdim ki? İnsan sevdiğini başka nasıl gösterir? Belki de tüm bunlar bu yüzden, hep seni sevmekten. Tüm o arada kalmaklar, uçup kaçmaklar, askıda hükümsüzlükler, yok hükmündelikler... Söyledikçe inanıyorum, işte hepsi bundan.

Peki sen seni sevdiğime artık inandın mı?

Comments


Esma Aydan Dikmen Aksoy
 

Bir gece olur yazarım, bir gündüz olur okurum. Bazen bir renk olurum, bazen bir kedi. Biraz kurmalı saat de, en çok kına kokusu...

 

aa1ada05-ffef-4fcf-b863-52a4d56510f4.jpg
bottom of page